Nedir

Anksiyete Nedir? Tedavisi Nasıl Yapılır?

Anksiyete, diğer bir deyişle kaygı, gündelik hayatta sıkça karşılaşılan bir durumdur. Son derece normal olan bu duygu durumu, kontrolden çıkması halinde bir sağlık sorunu haline gelebilmektedir. Kaygı, endişe ve korkunun normal duygular olmaktan çıkıp bir bozukluk olarak nitelendirilebilmesi için söz konusu duyguların aşırı, orantısız ve kontrol edilemez hale gelmesi ve kişilerin gündelik hayatlarını yaşamalarını zorlaştırıyor olması gerekir.  Anksiyete bozukluğu, beyinde ruh hali düzenleyici olarak görev yapan serotonin ve noradrenalin isimli beyin kimyasallarının dengesizliği durumunda ortaya çıkar.

Kaygı bozukluğu olarak adlandırılan bu durum, kaygının yöneldiği alanlara göre farklılaşabilmekte ya da hastalarda genel kaygı bozukluğu olarak ortaya çıkabilmektedir.

Anksiyete Belirtileri Nedir?

Belirli bazı stresörler karşısında duyulan ve geçici olan kaygılar normal olarak kabul edilir. Önemli bir sınav ya da görüşme öncesi duyulan endişe ya da büyük bir değişiklik öncesi yaşanan stresler anksiyete bozukluğu olarak sınıflandırılmaktadır. Kaygı duygusunun bir duygu durum bozukluğuna dönüşmesi, bu durumun tekrar eden ve uzun süren etkileri söz konusu olduğunda ve kişiler bu duyguları kontrol altına almakta zorluk çektiğinde gerçekleşir.

Anksiyetenin belirtileri kişiden kişiye göre değişebilir, ancak belirli bazı etkiler tüm hastalarda görülür. Bunların arasında;

    • Panik, huzursuzluk, artan korku ve endişe,
    • Terleme, ellerde ve ayaklarda üşüme,
    • Nefes darlığı,
    • Taşikardi (kalp ritminde bozukluk),
    • Ağız kuruluğu,
    • Konsantre olmada zorluk gibi belirtiler yer almaktadır.

Anksiyete, aynı zamanda kişilerin kardiyovasküler hastalıklar, obezite, kalp hastalıkları ve diyabet gibi hastalıklara yakalanma riskini arttırabilir. Buna stres hormonundaki değişiklik sebebiyle artan sistemik enflamasyonun yol açtığı düşünülmektedir. Aynı zamanda anksiyete, yeme bozuklukları ile birlikte seyredebilir ve böyle durumlarda kişiler rahatlama amaçlı aşırı yeme yoluna gidebilir.

Kronik stresin vücuttaki etkileri fiziksel sorunlara da yol açabilir. Uzun süreli ve yüksek stres demek olan kronik stres, vücudun evrimsel olarak alışık olmadığı bir durumdur. Anlık tehlikeler karşısında artan stres, vücutta kortizol hormonu salgılar ve bununla birlikte belirli bazı işlevleri baskılayabilir. Bunların arasında bağışıklık sistemi de yer alır. Kronik stres durumunda vücutta sürekli baskılanan bağışıklık sistemi, kardiyovasküler hastalıkların riskini de arttırabilir.

Anksiyetenin Nedenleri Nelerdir?

Anksiyete pek çok farklı sebeple ortaya çıkabilir ama genellikle birden fazla stresörün bir araya gelmesi sonucu oluşur. Anksiyete atağı bir defa olabileceği gibi atakların kronik bir duruma gelmesi de mümkündür. Her anksiyete atağının anksiyete bozukluğuna dönüşme riski bulunmamaktadır.

Anksiyetenin temel tetikleyicileri arasında çevresel stres faktörleri, genetik yatkınlıklar, diğer hastalıklara bağlı komplikasyonlar ve beyin kimyasındaki düzensizlikler sayılmaktadır.

Okul, iş yeri, aile ve sosyal ortamdaki problemler, ilişki problemleri ve yaşanan travmatik olaylar hastalığın başlıca etmenleri arasında yer alır. Kişilerin ailesinde çeşitli kaygı bozuklukları olması da kişileri anksiyeteye karşı daha savunmasız hale getirebilir. Bunlara ek olarak, anksiyete diğer kal durumlara bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Ağır ameliyatlar, uzun süren nekahet dönemleri gibi durumlar da çeşitli kaygı türlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Ayrıca madde bağımlılığı da anksiyete tetikleyicileri arasında gösterilmektedir.

Anksiyete türleri nelerdir?

Anksiyete bozukluklarında kişide gerçek ya da var olduğu düşünülen tehlikeye karşı aşırı korku ve endişe bulunmaktadır.

Genel kaygı bozukluğu

Genel kaygı bozukluğunda, kişiler belirli bir sebebi olmaksızın aşırı ve kontrol edilemeyen endişe ve gerginlik yaşar. Normal bir duygu olan kaygının, kişilerin hayatını sekteye uğratacak kadar yoğun olması; kişilerin olumsuzluklardan kaçmak ya da endişelerini hafifletmek için gündelik hayatlarını, işlerini, akademik ya da sosyal hayatlarını değiştirmeleri genel kaygı bozukluğunda en sık görülen durumlardandır. Yorgunluk, baş ağrısı, bulantı, yutma güçlüğü, terleme, sıcak basması gibi fiziksel belirtiler görülebilir.

Panik bozukluk

Daha çok panik atak adıyla bilinen panik bozukluk, ansızın gelen yoğun panik duygusuyla ortaya çıkar. Bu bozuklukta belirgin bir tetikleyici yoktur. Kişiler kalp krizi geçirdikleri ya da boğuldukları sanrısına kapılabilir ve terleme, göğüs ağrısı, taşikardi gibi belirtilerle hastaneye başvurabilir. Bu kişilerde kaygı, panik atağın tekrar gelişebilmesine karşı yaşanmaktadır. Atakların süresi birkaç dakikadan bir saate kadar değişebilir. Toplumda panik bozukluğun görülme oranı %2-4 arasındadır. Kadınlarda iki kat daha fazla görülmektedir.

Sosyal kaygı bozukluğu

Sosyal fobi de denen bu bozukluk, kişilerin gündelik hayatın normal akışındaki olaylar karşısında yoğun ve aşırı endişeye kapılmaları ile kendini gösterir. Utanç verici bir olay yaşama ya da yargılanma kaygısı bu kişilerde en baskın duygular arasındadır. Bu gibi kaygıların kişilerde altı aydan fazla sürmesi durumunda sosyal kaygı bozukluğu tanısı koyulur.

Fobiler

Fobiler belirli birtakım nesnelere veya durumlara yönelik olabilir. Kişinin belirli bir durum ya da nesneye karşı aşırı korku, endişe ve kaygı duyması durumu fobi olarak sınıflandırılmaktadır.

Yükseklik korkusu, örümcek fobisi, agorafobi, tuvalet korkusu, kan tutması ve hastalık fobisi (hipokondriya) kaygı oluşturabilen fobilere örnek verilebilir. Fobilerde kişinin söz konusu durum ya da nesne ile mutlaka karşılaşması gerekmez. Bu durum ya da nesnenin düşüncesi dahi fobiyi tetikleyebilir ve kişide aşırı endişe ve hatta panik atak gelişmesine sebebiyet verebilir. Kişinin korkusu çoğunlukla aşırıdır ve kişiler bu durumlardan kaçınmak için çeşitli davranış kalıpları geliştirebilir. Fobisi olanlar çoğunlukla korkularının aşırı olduğunun bilincindedir ancak engel olamamaktadır.

Ayrılma anksiyetesi

Daha çok çocuklarda görülen ayrılma anksiyetesi, çocuğun gelişiminde çözülmezse yetişkinlikte de devam edebilir ve sevilen kişi ya da aile bireyleri tarafından terk edilme korkusuna dönüşebilir. Çocuklukta yakın olunan bakıcı, aile büyükleri ya da ebeveynlerin görüş alanından çıkması bile çocuktaki ayrılma anksiyetesini tetikleyebilmektedir. Aynı zamanda ayrılma anksiyetesi sahibi kişilerde sevilen kişinin başına kötü bir şey geleceği sanrısı da sıkça görülmektedir.

İlaçlara bağlı gelişen anksiyete

Bazı ilaçların kullanımı ya da uyuşturucu maddeler kaygı bozukluğunu tetikleyebilir. Ayrıca uyuşturucuyu bırakmaya çalışan bireylerde de anksiyete bulgularına rastlanılabilir.

Diğer duygu durum bozukluklarına bağlı gelişen anksiyete

OKB, diğer bir deyişle obsesif kompulsif bozukluk (saplantı-zorlantı bozukluğu) hastalarında ya da travma sonrası stres bozukluğu (PTSD: Post Traumatic Stress Disorder) durumunda da anksiyete gelişebilir.

    • Travma sonrası stres bozukluğu, kişilerin yaşadıkları travmatik bir olay sonrası söz konusu olayın etkilerini atlatamamaları sonucu gelişir. Bir yakının kaybı, araba kazası, savaş ya da şiddet içeren olaylar sonrası bu bozukluğun gelişmesi daha olasıdır. Daha basit görünen boşanma, okul değiştirme ya da taşınma gibi olaylar da strese bağlı bozukluklara yol açabilir. Ayrıca akut stres bozukluğu ya da uyum bozukluğu da bu kapsamda değerlendirilebilir ve kişilerde söz konusu olayın tekrarlanabileceğine dair ya da yeniden benzer bir olayın yaşanmasına dair kaygılara yol açabilir (Örn. taşınmaktan çekinme, yeniden evlenmekten çekinme vb. durumlar).
    • Obsesif kompulsif bozuklukta, tekrarlanan ve geçmeyen düşünceler kişileri bazı kompulsif (zorlantılı) davranışlara iter. Hastalık kapma korkusu, unutma korkusu (ütüyü prizde unutma, kapıyı kilitlediğini unutma vb.), simetri hastalığı, düzen hastalığı gibi türleri bulunur. Zorlantılar arasında tekrar tekrar kontrol etme, sayma, sıraya dizme, belirli bazı davranışları tekrarlama (el hareketleri vb.), istifçilik, beden imgesi bozuklukları, deri ya da saç yolma gibi durumlar sayılabilir. OKB’de kaygılar büyük oranda irrasyoneldir.

Risk Faktörleri Nelerdir?

Anksiyete bozukluklarına neden olan risk faktörleri arasında nörobiyolojik faktörler, genetik, çevresel faktörler ve deneyimler yer almaktadır. Anksiyete bozukluklarında genelde kişilerde birden fazla türde anksiyete bozukluğu bir arada gelişir. Bu bozukluklar genellikle aynı sebeplere dayanır ancak farklı dışavurumlar gösterir.

Anksiyete kalıtsal bir hastalık olarak tanımlanmasa da genetik yatkınlık risk faktörleri arasındadır. Ancak kişilerin genetik yatkınlığa sahip olması mutlaka anksiyete bozukluğu geliştirecekleri anlamına gelmez. Bu bağlamda çevresel faktörlerin etkisi yadsınamaz boyuttadır. Anksiyete bozukluklarında, ailede bir bireyin herhangi bir anksiyete temelli bozukluğa sahip olmasının ailedeki diğer bireylerde benzer bozuklukların gelişmesine etki etme oranının %30-67 arası olduğu tespit edilmiştir. Kişilerin gen yapılarındaki küçük değişikliklerin anksiyete bozukluğuna yatkınlığı arttırdığı bulunmuştur. Bu genlerin bir kısmı stres hormonu regülasyonuyla alakalıdır.

Çevresel faktörlerin başında aile içi ilişkiler gelmektedir. Çocuklarıyla ilişkilerinde kontrolcü ve eleştirel ebeveynler, ilerleyen dönemlerdeki anksiyete gelişiminin sebepleri arasında gösterilmektedir. Ayrıca endişeli ebeveynler de bu davranış biçiminin çocuklarında da gelişmesine neden olabilmektedir.

Buna ek olarak, çocuklukta yaşanan kronik stres anksiyetenin tetikleyicilerinden biridir. Ev içi çatışma ve uyumsuzluk, cinsel, fiziksel ya da duygusal istismar, erken yaşta ebeveyn kaybı ya da ebeveynlerle yaşanan erken ayrılık/terk edilme gibi durumlar da etkenler arasındadır.

Kişilik özelliklerinden utangaçlık, çekingenlik ya da negatif duygu eğilimleri de anksiyete ihtimalini arttırabilir. Kronik stres ilerleyen yaşlarda da anksiyete gelişmesine yol açabilir. Kronik bir sağlık sorunu, ciddi bir hastalık geçirme, evde uzun süre bir hasta ile ilgilenme de aynı şekilde anksiyeteye sebep olabilir.

Bazı sağlık sorunları da anksiyete benzeri belirtilerin gösterilmesine neden olabilir. Bu sebeple, anksiyete şikâyeti olan kişilere altta yatan fiziksel bir sebebin olup olmadığına dair tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Tiroid hastalıkları, , kalp hastalığı, diyabet gibi hastalıklar anksiyete semptomları gösterebilmektedir. Uyku sorunları da kaygı bozukluğuna yol açabilir. Bu gibi durumlarda fiziksel rahatsızlıklar giderilmezse anksiyete ve fiziksel rahatsızlık birbirini tetikler hale gelebilir ve içinden çıkılması güç bir durum oluşabilir.

Anksiyete Tedavisi Nasıl Yapılır?

Anksiyete tedavisinin doğru biçimde yapılabilmesi için öncelikle hastanın kaygı bozukluğunun tetikleyicileri ve ortaya çıkış biçimi tespit edilmelidir. Anksiyete büyük ölçüde davranışsal terapi, psikoterapi ve çeşitli ilaçlar yoluyla tedavi edilmektedir. Tedavide bu üç yöntem sıklıkla bir arada kullanılmaktadır. Ancak daha hafif vakalarda psikoterapi ve davranışsal terapi yeterli olabilir.

Psikoterapi

Psikoterapi uzun dönemli bir tedavi biçimidir. Kişinin anksiyetesinin boyutları, diğer bozukluklarla bir arada olup olmadığı, hangi davranış biçimlerinin aktif olduğu gibi sorulara göre anksiyete tedavisinde kullanılacak yöntem belirlenir. Amaç hastanın duygularını kendi başına yönetebileceği bir aşamaya gelmesidir. Bunun için kişinin stresle başa çıkma yöntemleri geliştirmesi ve kendi davranış kalıplarını anlaması gerekmektedir. Bu, zaman alan ancak oldukça etkili bir yöntemdir.

Bilişsel Davranış Terapisi

Bilişsel davranış terapisi daha kısa dönemli bir terapidir. Kanıta dayalı tedavilerden birisidir. Negatif ve irrasyonel düşünce kalıplarının değiştirilmesi, panik atakların önüne geçilmesi gibi alanlarda yardımcıdır. Kişilere duygu yönetimi ile ilgili uygulanabilir beceriler kazandırılması amaçlanır.

İlaç Tedavisi

Anksiyete bozukluklarının ilaçla tedavisinde ise antidepresanlar, sakinleştirici etkisi olmayan davranış düzenleyiciler ve kalp ritmini düzenlemek için beta blokerlar kullanılabilir.

Diğer Tedaviler

Bunlara ek olarak, uzun süreli yüzleştirme tedavisi özellikle travma sonrası stres bozukluğu ve fobilerde etkilidir. EMDR denen göz hareketlerinin kontrolüne dayanan tedavi, yüzleştirme tedavisine benzer. Kişilerin travmatik anılarını yeni bir gözle ele almasına ve bu anıların kişilerin duygu durumları üzerindeki baskısını azaltmasına yardımcı olmak amaçlanmaktadır.

Hafif anksiyete ya da gündelik hayatta karşılaşılan durumlar karşısında yaşanan kaygı ve endişe durumlarında kişiler stres yönetimi, rahatlama teknikleri, egzersiz, davranış değişiklikleri ya da sosyalleşme gibi yöntemlerle önlem alabilir.

Gündelik hayattaki stresin kontrol altına alınması anksiyete dışında pek çok başka hastalığın gelişmesinin önüne geçmeye de yardımcı olacaktır. Zaman ve duygu yönetimi tekniklerinin öğrenilmesi ve gündelik hayatta kullanılması, işlerin ve ilişkilerin öncelik sırasının yapılması, stres kaynaklarının işveren ya da aile ile paylaşılması, stresin kişilerin sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya yarayabilir.

Yürüyüş, egzersiz, takım sporları, tasyon, nefes egzersizleri, uzun banyolar, yoga gibi teknikler anksiyete belirtilerinin kontrol altına alınmasını ve kaygının hafiflemesini sağlayabilir.

Tekrar eden rahatsız edici düşüncelerin kaygıyı tetiklemesi halinde, bu düşüncelere alternatif düşünce geliştirmek ve negatif düşünceden uzaklaştıracak zihin egzersizleri önerilir. Kişilerin, negatif düşünceleri baskılamak yerine onları pozitif olanlarla değiştirmek için aktif çaba göstermesi, zaman içerisinde bu döngünün kırılmasına yarayabilir. Bu çalışma fobiler ya da bazı hafif obsesif düşünce kalıplarının kırılmasında da kullanılabilir

Tüm bunların yanında, kişilerin kaygı ve endişelerini paylaşabilecekleri ve duygusal destek alabilecekleri sosyal çevrelerinin olması ya da destek gruplarına katılmaları da kaygının azaltılmasında faydalı olacaktır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu